Özet:
Geleneksel Türk ev geleneği, günümüze ulaşabilen az sayıda kent ve tek tük kalan evlerle yaşatılmaya çalışılmaktadır. Anadolu'nun hemen her yerinde araştırmacılar tarafından varlığı tespit edilememiş, çoğunlukla kötü kullanıcılar tarafından tahrip edilen ya da hiç kullanamayarak terk edilmiş evler bulunmaktadır. Bu evler, plan tipleri, yapım teknikleri, bezemeleri ve diğer özellikleriyle bazı yöresel farklılıklar dışında belli bir geleneği sürdürmüşlerdir. Bu çalışmada geleneksel Türk evleri içinde bir dönem özelliği olarak ortaya çıkan tepe pencereli tür esas alınarak, inceleme için bir yöntem araştırılmıştır. öncelikle araştırma konusuna katkıda bulunacağı, tepe pencerelerinin varlığına ışık tutacağı düşünülerek, yapıdaki duvar boşluklarının mimariyle birlikte gelişimi, tarihöncesi çağlardan başlayarak incelenmiştir. Bu gelişim incelendikten sonra, boşluğun kapatılmasında kullanılan ilkel çözümler ve nihayet camın mimaride kullanımına başlanması araştırılmıştır. Hava ve ışık sağlama gereksiniminden doğan duvar boşluklarının, iklim ve güvenlik açısından sakıncalı olduğu anlaşıldığında kapatma çareleri aranmış, teknik ve malzeme olanakları elverdiği ölçüde çok çeşitli çözümler bulunmuştur. Taş ya da ahşap gibi ışık geçirmeyen malzemelerden yapılan kapaklar ile pencere boşlukları kapatıldığı zaman ise mekâna ışık verecek başka pencerelere gerek duyulmuştur. Bu gereksinim için de üst sıra pencereler kullanılmıştır. Mekâna gereken ışığı, üstte arama eğiliminin "lütekliklipflü" geleneğinden geldiği de söylenebilir. Çünkü "tüteklikli örtFntin ışık sağlama işlevi bittiği halde sembolik olarak varlığını sürdürmesi süreci, "tepe pencerelerinin konuttaki kullanım süreciyle benzerlikler göstermektedir. Alt sua pencerelere camlı çerçevelerin eklenmesiyle tepe pencereleri işlevsel olmanın ötesinde estetik bir boyut kazanmıştır. Tepe pencere boşlukları, Batı'da kurşun, Doğu'da alçı kayıtlarla küçük renkli camların birleştirilmesiyle elde edilebilen büyük pencere yüzeyleriyle kapatılmıştır. Büyük boyutta cam üretilemeyen dönemlerde teknik bir zorunluluktan doğan bu çözüm, sonraları başlıbaşına bir süsleme elemanı olmuştur. Pompei kazılarında bulunan çok sayıda cam parçası camın I. yüzyıldan başlayarak mimaride kullanıldığım, 6. yüzyıl Bizans, 8. yüzyıl Emevi ve 9. yüzyıl Abbasi örnekleri bu dönemlerde alçı pencere yapıldığını göstermektedir. Türk mimarisinde ise Anadolu Selçuklu dönemi yapılarından Kubad-Abad Sarayı'nda içlikli, dışlıklı pencerelerin varlığı saptanmıştır. Osmanlı'da da bu gelenek sürmüş, dini ve anıtsal mimarinin yanında özenli sivil mimaride de kullanılmıştır. Ancak bu geleneğin kesin olarak ne zaman başladığı tespit edilememiş olmasına karşın, Selçuklulardan sonra kesintisiz sürdüğü düşünülmektedir. Mekâna sağladığı ışık ile aydınlatmaya, renk ile süslemeye katkılarından dolayı işlevselliğini yitirdiği halde bile kullanımı 19. yüzyıl başlarına kadar sürmüştür. Bu pencerelere tepe penceresi ya da "kafa", "baş", "havale", "üstlük" pencere denir. Osmanlı mimarisinde ise nakışlı cam anlamına gelen "revzen" sözcüğü kullanılmıştır. Tepe pencereleri, duvar boşluğunun iç ve dış kısmına iki ayrı pencere olarak uygulanırlar, tçtekine içlik, dıştakine dişlik denir. İçlik ve dişlik alçı pencereler için ayrı yapım teknikleri geliştirilmiştir. Dişlik ve basit desenli içliklerde cam, üzerine alçı dökülerek tutturul urken, karmaşık ve ince desenli içliklerde alçı yüzeyinin oyularak arkadan camın tutturulması yöntemi kullanılmıştır. Bazı örneklerde de iki yöntem birlikte kullanılarak daha karmaşık kompozisyonlar üretilmiştir. Dışlıklar geleneksel mimarinin yalın dış cephesine uyum düşünüldüğünden ve dış etkilere açık olduğundan dolayı, basit şekilli, çoğunlukla renksiz camlı yapılmışlardır. Oışlıklarda genellikle yuvarlak, yumurta ya da filgözü biçimli alçı kayıtlar uygulanmıştır, içlikler ise bezemeli iç cephede ışık ve renk etkisini artıracak şekilde karmaşık kompozisyonlu ve renkli camlı yapılmışlardır. içlikler, kompozisyonun niteliğine göre "basit", "süslü (müzeyyen)'' ve "çok süslü (fevkalade müzeyyen)" isimlerini alırlar. Ayrıca yapıldığı dönemin özellikleri alçı kayıtlara da yansımış, örneğinbarok dönemde barok kayıtlı alçı pencereler yapılmıştır. Türk Evi, Osmanlı imparatorluk sınırlan içinde ya da bu kültürden etkilenmiş olan bölgelerde görülen, gelenek, ekonomik koşul, doğal veriler ve bölgesel uygulama tekniklerine bağlı biçimlenmiş olan bir Türk kültür ürünüdür, tklim, topografya ve jeolojik veriler gibi doğal etkenlerin yam sıra yaşantı biçimi, alışkanlıklar ile sosyal-kültürcl ve ekonomik düzey de oluşumu etkilemiştir. Ancak iklimin çok değişik olduğu bölgelerde aynı plan tiplerinin görülmesi de olasıdır. Bu da bir geleneğin sürmesi anlamına gelmektedir. Tepe pencereli ev özelliklerinin belirlenebilmesi için hazırlanan cephe, plan ve bezeme özelliklerinin irdelendiği tablolardan oluşan katalog, seçilen 30 ömek için hazırlanmış ve çıkan sonuçlar ile tepe pencereli ev özellikleri ve bu özelliklerin diğer geleneksel evlerle ayırım ve birleşim noktaları tespit edilmeye çalışılmıştır. Geleneksel Türk Evi, dışa (sokak) kapalı, içe (bahçe, avlu) dönüktür. Genellikle penceresiz ya da küçük pencere açıklıktı, masif duvarlı giriş kat üzerine 1 ya da 2 katlı yapılmışlardır. Giriş katı, servise ve depolamaya, üst katlar yaşamaya ayrılmıştır. Ara kat, üst (esas) kattan daha alçaktır ve bir kışlık kattır. Bu katın üzerindeki başodanın da bulunduğu kat ise evin esas katıdır. Türk Evi, yöresel farklılıklara karşın değişmeden hemen her yerde uygulanan plan özelliklerine sahiptir. Plan semasım biçimlendiren elemanlar odalar, sofa ve merdivendir. İlkel örneklerde sofasız tipe rastlamak da mümkündür. Ancak genellikle dış, iç ve orta sofalı çözümler, açık ve kapalı olarak uygulanmıştır, tik örnekler açık dış sofalı iken, sonraları merkezi sofalı plan tipine geçilmiştir. Genellikle sokağa bakan cepheler yalın, iç bahçe ya da avluya bakan cepheler bezemelidir. 18. yüzyıldan başlayarak geniş saçaklar, büyük çıkmalar, eğri furuşlar, nakışlı direkler, profilli kiriş başlan, parmaklıklı, tahta kapaklı alt sıra pencereler ile alçı kayıtlı tepe pencereleri, sıvalı ya da sıva üzeri derz taklidi boyamalar, özellikle şehir evlerinin cephelerinde görülmeye başlanmıştır. Başoda esas katta bulunur ve konumu, düzeni, bezemesi ile evin en seçkin odasıdır. Bu oda da dahil olmak üzere odalarda yüklük, dolap hücre, ocak ve sedir gibi sabit elemanlar bulunur. Yüklük ve dolap kapaklan, sekialtı-sekiüstü birleşiminde direklik, kemer ve parmaklıklar, oda duvar yüzeyi, ocak yaşmağı, koltuk taşlan ve nakışlı içlikler odanın başlıca bezeme unsurlarıdır. Oda ahşap yüzeyleri oyma, yontma ve birleştirme teknikleriyle bezemelenmiş, kalemisi boyamalar uygulanmıştır. Sıvalı olan duvar yüzeyinde de kalemisi ya da alçı malakari bezemeler ve duvar resimleri yapılmıştır. Alçı kayıtlı, grift ya da basit kompozisyonlu, çoğunlukla renkli camlı içlikler de odanın bezeme programına ışık ve renk etkisiyle katkıda bulunmaktadır. Tepe pencereli evler, yapıldiklan dönemin ve bulunduktan yörenin en seçkin örnekleridir. Geleneksel Türk ev geleneğini çok iyi yansıtan bu türden örnekler Osmanlı imparatorluk sınırlan içinde hemen her bölgede ve hatta bu kültürden etkilenmiş yerlerde görülebilir. Tepe pencerelerinin alt sıra pencere kapaklan kapatıldığında mekâna ışık sağlama gereksiniminden doğduğu düşünülürse, işlevsel bir boyutu vardır. Dolayısıyla yapıda kullanımları başlangıçta bir zorunluluktur. Ancak bu zorunluluk ortadan kalktığı, ilk işlevini yitirdiği zaman ise bezeme işlevi yüklendiği için kullanımı sürdürülmüştür. Tepe penceresi olan evlerle diğer geleneksel evler arasında bazı boyut ve bezeme farklılıktan dışında tüm özellikler benzerdir. Tek sıra pencereli evlerde parapet, pencere ve oda yükseklikleri tepe pencereli evlerdeki boyutlardan daha farklıdır. Parapet ve pencere yükseklikleri artarken, oda yüksekliği daha küçük tutulmuştur. Birkaç ömek dışında bezemeye de daha az yer ve önem verildiği söylenebilir. Ancak içliğin ışık ve renk etkisi olmaksızın oluşturulan özenli, bezemeli örneklere rastlamak da mümkündür. Aynı dönemde yapıldıktan halde tepe penceresi olmayan evlerin yapımı ise kullanıcısının tercihi ve ekonomik koşullarının yetersizliği ile açıklanabilir. Türk kültürünü çok iyi yansıtan bu türden sivil mimarlık örnekleri, belli bir geleneğin son temsilcileri olarak düşünülmeli ve yaşatılmaya çalışılmalıdır. Bu çalışmanın yapıldığı kısa süre içinde bile önce tespit edildiği halde, sonra çeşitli nedenlerle yok olan evler olması, bu konuda daha duyarlı olmayı gerektirmektedir.