Özet:
Ülkemiz turizm alanında özellikle son 20 yıl içerisinde yaşanan hızlı değişim maalesef hem doğal hem tarihi hem de kültürel alanda yozlaşmayı da beraberinde getirmiştir. Bu süreç içerisinde turizmdeki gelişme sadece yatak sayısındaki artış ile doğru orantılı olarak değerlendirilmiş, bölgenin ve turizm tesislerinin taşıma kapasiteleri, mevcut çevre ve yerel halkın üzerinde oluşturacağı olumlu-olumsuz etkiler ve belki de en önemlisi inşa edilecek tesisin yörenin kültürel ve yerel değerleri ile olan fiziksel teması sürekli ihmal edilegelen kriterlerden olmuşlardır. Bunun sonucu olarak da günümüzde bulunduğu yöre ile ne fiziksel nede felsefi açıdan hiçbir anlam teşkil etmeyen, konaklama işlevi dışında bir amaç gütmeyen bir çok turizm yapısı kimi zaman doğal güzelliklerimizi kimi zaman da tarihsel ve kültürel değerlerimizi gölgeleyen unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu süreç bir çok ülke tarafından yaşanmış ve sadece turizm alanında değil en geniş anlamıyla mimaride toplumların gerek geçmiş değerlerini gerekse modern yaklaşımları kendi kültür süzgeci içerisinden geçirerek yorum getirmeleri gerektiği ortaya çıkmıştır. Tez içerisinde anlatılmak istenen ana tema tarihsel ve kültürel miras olarak da adlandırabileceğimiz, zaman içerisinde edinilmiş olan deneyimlerin günümüz koşullan ve kullanıcı gereksinmeleri ortak payda olmak üzere yeniden değerlendirilmesi gerektiği ve kimlik kavramının sadece turizm alanında değil her alanda vurgulanması gerektiğidir. Bu konu iki temele dayandırılarak ele alınmıştır. Birincisi modernleşmenin beraberinde getirdiği yaşam standartları ve sosyo ekonomik sistemdeki şiddetli değişikliklerin yaşayan çevre ile olması gereken uyumlu birlikteliği sorunudur. Bu sorun ancak o toplumun bireylerinin, fiziksel mekan ihtiyaçlarının yanında kültürel değerlerinin ve çevrenin yerel gereksinimlerinin tasarıma yansıtılması ile giderilebilecektir. Bunun olumlu bir çok örneğini bizim gibi modernleşmeye entegrasyon sürecini henüz tamamlayamamış Uzakdoğu ülkelerinde görmek olasıdır. Dikkat çekilen ikinci önemli husus ise modern hareketin beraberinde getirdiği yukarıda bahsedilen olumsuzluklarına bir tepki olarak doğmuş, historisist bir görüşle özellikle tarihsel değerleri kendi amaçlan doğrultusunda sadece biçimsel form kaygısıyla kullanan yaklaşımdır. Doğru değerlendirildiğinde bu ikinci anlayışın toplum içerisinde kendine yer edindiği, geçmişe duyulan özlem sonucu prim yapmaya başladığı ve bununda aslında modernizmin vermiş olduğu tahripten çok daha tehlikeli olduğu görülecektir. Tez içerisinde le vurgulanan şudur : "bir toplum kendi iç dmamiklerini, kültürel ve sosyal değerlerini ihmal ederek sadece mimaride değil hiçbir alanda ilerleme kaydedemez. İlerleme gösterebilmemiz için gerek geçmişe dönük, gerekse modern teknolojilere yönelik bilimsel çalışmalar yapılmak, elde edilen bulgular insan topluluklarını millet yapan ortak kaygılar ve değerler ışığında yeniden yonımlanmalı ve hep daha iyisi ve güzeli için sorgulanmalıdır."