Özet:
Bu çalışma 1980 yılı sonrasında İstanbul metropolünden çevre kentlere yayılan sanayi alanlarının bu kentlerde yarattığı mekansal değişimleri, ekonomik politikalar bağlamında irdelemekte ve konuyu bu dönemde Türkiye’de planlama kurumunda gerçekleşen değişimler ekseninde araştırmaktadır. Planlama kurumunda yaşanan değişimlerin çevre kentlerde yarattığı mekansal izdüşümlerin açıklanabilmesi amacıyla İstanbul’un batı komşusu Tekirdağ ve Tekirdağ’a bağlı ilçe ve belde yerleşmelerindeki değişim süreçleri neden-sonuç ilişkisi içinde sorgulamaktadır.
Bu doğrultuda çalışmanın ilk bölümünde, tezin amacı, kapsamı ve araştırma soruları açıklanmaktadır.
İkinci bölümünde, çalışmaya ışık tutacak ilgili literatür değerlendirilerek ele alınan konunun kavramsal temelleri, gelişim süreci, teorileri ve yaklaşımları Harvey, Lefebvre, Amin gibi düşünürlerin kuramları ışığında tartışılmaktadır. Çalışmanın hipotezi Harvey ve Lefebvre’nin kuramları ile bu önermeler çerçevesinde kurumsalcı teori ve düzenlemeci yaklaşım temel alınarak oluşturulmaktadır.
Çalışmanın kapsamı olan 1980-2010 dönemi öncesine bakıldığında; I. Dünya Savaşı sonrası 1929’da ortaya çıkan ekonomik krizin II. Dünya Savaşı ile maksimum düzeye ulaştığı görülür. Yaşanan krize çözüm olarak benimsenen “Keynesyen yaklaşım” 30 yıla yakın bir süre kapitalist ekonomileri yönlendirmiştir. Bu yaklaşım, dengeli büyüme ve karma ekonomik temelli refah politikalarına dayanan bir yaklaşım olmakla birlikte bir süre sonra yeni bir ekonomik bunalımın çıkmasını önleyememiştir. 1970’lerdeki petrol krizinin tetiklediği bu bunalımı aşmak üzere ABD ve İngiltere başta olmak üzere bazı kapitalist ülkeler parasalcı (monetarist) görüşe dayalı stratejiler izlemeye başlamışlardır. Bu doğrultuda devletin ekonomi üzerindeki rolünün ve devlet harcamalarının azaltılması gereğini savunan görüşler etkin olmuş, böylece pazara öncelik veren ve devlet müdahalesini minimize eden “neoliberal yaklaşım” yeni dünya düzeninin temelini teşkil etmiştir. Bu yaklaşım üretim-tüketim ilişkilerini yeniden belirlerken, ekonomik dengeleri, sektörel geçişleri, mekansal yer değiştirmeleri ve bu doğrultuda kentleri, metropolleri ve bölgeleri de değiştirmekte ve yeniden biçimlendirmektedir.
Mekansal değişimleri farklı yönleri ile açıklayan birçok teori mevcuttur. Harvey’e göre sanayileşmenin kentlerde yarattığı artık değer tekrar tekrar aynı kentlerde sanayiye dönmesi durumunda kapitalist sistem içinde tıkanmakta ve krizlere yol açmaktadır. Bu krizi aşmak için sermaye “ikincil döngülerine” yatırım yapmayı, yani kentlerde inşaat yatırımlarına ya da inşa edilmiş çevrelere yatırım yapmayı, sanayi yatırımlarını ise çevre kentlere taşımayı seçmektedir. Lefebvre’ye göre bu durum sermayenin içine girdiği krizden kurtulması için bir yol olmakla beraber bir dizi yeni sorunu da beraberinde getirmektedir. Buna göre mekanın bir rant aracına dönüştürülerek sermaye döngülerine sokulmasıyla kentsel nüfus mekanda dağılmaya, yayılmaya ve merkezden uzaklaşmaya başlamaktadır. Kent merkezleri, gelişme aşamalarında mal, sermaye, bilgi vb. girdileri önce kendine çekmekte, ancak doyum noktasına ulaştıktan sonra sanayiden başlayarak bazı fonksiyonları uzaklaştırmaktadır. Uzaklaşan fonksiyonların neler olacağı ve hangi mekanlarda yer seçeceği yine kapitalist üretim sistemleri içinde, değişen teknolojik olanaklar, üretim biçimleri, ilişkileri ve dağıtım sistemleri kapsamında belirlenmektedir. Böylece bazı kentler yeni eklenen sektörlerle ve nüfusla tartışmasız başat kent haline gelirken, doyum noktasını aşan kentler ise kendinden uzaklaştırdığı fonksiyonlar ve buna bağlı oluşan nüfusla çevresinde yeni yerleşme, kent ve kent bölgeleri oluşumuna yol açmaktadır.
1980 sonrası Türkiye’de de yaşanan ekonomik - politik değişim paralelinde, İstanbul metropolünde sermayenin kentsel mekanın yeniden üretilmesi yönünde sektörel değişimini yaratmış, sanayi yatırımlarını ise metropol/başat kent dışına taşıma sürecini başlatmıştır. Bu süreçte planlama kurumunda da önemli değişimler görülmektedir. Planlamanın kurumsal yapısı, 1980’li yılların başında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve planlamada etkin konuma getirilmesi yönünde değiştirilmişken, bir süre sonra Sanayi Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı ile Toplu Konut İdaresi, Özelleştirme İdaresi gibi farklı sektörlerde merkezi yönetime bağlı birçok kuruluş planlamada doğrudan müdahil olabilecek yetkilerle donatılmıştır. Bu çerçevede izlenen planlama politikaları, bu politikaların belirleyicisi olan planlamaya ilişkin yasalar, kuruluşlar, bu yasa ve kurumlar arasındaki yetki kademelenmesi tez çalışmasının temel tartışma konularından biridir.
Tüm bu kuruluşların, kendi içinde koordinasyonu sağlayabilecek bir işleyiş mekanizması oluşturulmadığından, aynı alan içinde birbiri ile uyumsuz yada çelişkili plan kararlarının sonuçlarının ortaya çıkması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu doğrultuda 1980 yılı sonrası üst ve alt ölçek planlama kademelenmesi çerçevesinde hangi kurumların yetkilendirildiği, yetkilendirme düzeyi, merkezi kurumların sektörel planlama yaklaşımı
ve yerel yönetimlerin “imar” odaklı yaklaşımları, ayrıca bu süreçte düzenlenen yasalar ve bu yasaların mekansal planlama süreçlerindeki etkinliği önemli tartışma konularındandır. Böylece sanayinin yöneldiği yeni mekanlarda, tarım alanları, su kaynakları, orman ve kıyı alanları gibi korunması gerekli doğal değerler hızla tüketilme sürecine girmiştir.
Bu kapsamda sanayi sermayesinin metropolde karşılaştığı tıkanıklığı aşmak üzere yeni yatırımlarına alan açma arayışları sonucunda İstanbul’un batı komşusu Trakya Alt Bölgesi’ne kayması ile yaşanan gelişmeleri, planlama kurumu içinde var olan yaklaşım ve karmaşa ile birlikte, mekansal ve idari olarak yol açtığı değişimleri anlamak üzere Tekirdağ, Çorlu, Çerkezköy gibi kent ve bunlara bağlı belde/köy statüsündeki yerleşmeler örnek çalışma alanı olarak belirlenmiş ve ele alınmıştır.
Neoliberal yaklaşım, pazar ekonomisi vb. şekilde adlandırılan 1980 sonrası süreç tez kapsamında ele alınan Tekirdağ ve çevre yerleşmeleri örneğinde il, ilçe ve belde yönetimlerince hazırlanmış ve onaylanmış olan planlar aracılığıyla incelenmiştir. Tez sonuçları göstermektedir ki; bu planların mekansal biçimlenmedeki etkileri, yalnızca “yarışan/gelişen kent” ya da “kamu yararı” gibi kavramlarla açıklanamamaktadır. Bu kavramlar yerine, 1980 sonrası yapılan ve şu anda yürürlükte bulunan planlarda öngörülen nüfus ve alan büyüklükleri konusunda incelenen yerleşmelerin sanayi alanlarına