Özet:
Bugün yaşadığımız dünyanın küresel olduğu nesnel bir gerçeklik olsa da; küreselin nesnel bir tanımının yapılması güçtür. Dünya küreselleştikçe daha karmaşık hale gelirken; mekan, tarih ve coğrafyadan bağımsız kurgulanmakta; dünya kentlerinde mimari ürünler giderek birbirine benzemektedir.
Bu üretimi ortaya koyan, dünyanın en eski mesleklerden biri olan mimarlığın tasarım aşamasına ilişkin bilgi demonstratif değildir. Bu sebeple mimarlık, meşruiyetini farklı disiplinler üzerinden araya gelmiştir. Küresel söyleminin başladığı on dokuzuncu yüzyılda bilim türleri belirlendiğinde, mimarlık, teknik yönüyle fen bilimlerinin, biçimlendiği koşullar ve muğlak olan tasarım yönüyle sosyal bilimlerin içinde yer almıştır.
Fransız (1789‐99) Devrimi, İngiliz Sanayi Devrimi (1765‐1850) ve Yeni Dünya Amerika’da yaşananların ardından, on dokuzuncu yüzyılda, kökleri Rönesans ve Reform’a dayanan değişimler kitlesel nitelik kazanmıştır.
Dünya tarihinde evrensel sergiler dönemi olarak bilinen on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, Batı, kapitalizmle öne sürdüğü “genişletilmiş tek dünya”yı mimari aracılığıyla mikrokozmosta temsil etmiş; fuarlarda çok sayıda katılımcı, sınai gelişimlerini “geçici” ve “büyük boyutlu” alanlarda sergilemiştir. Mimaride “üslup”un “icat edilen”e dönüşmeye başladığı bu dönemde fuarlar, büyük kentsel altyapı yatırımlarının yanı sıra yeni malzemelerin tasarımlarda cesurca denenmesine öncülük etmişlerdir.
Osmanlı Devleti gibi merkezi yönetimin mevcut olduğu ülkelerde Sanayi Devrimi sonrası süreç Batı’dan farklı aşamalardan geçmişse de; geleneksel tarih yazımı Batı ağırlıklı olduğundan farklılıkları ortaya koyan araştırmalara rastlanamamaktadır.
Mimarlık tarihi araştırmaları, Batı’nın, egemen söylemini görünür kılmak için Batı‐dışı’nı “İslam” üst başlığı altında homojen şekilde kurguladığını göstermektedir. Osmanlı Mimarisi de bu statik modelin bir parçası olarak sunulmuştur. Tezin çıkış noktasını oluşturan temel problem alanı, bu statik modelin gerçekte var olmamış olmasıdır. Söz konusu coğrafyanın sınırları ve tarihi birikimine dayanarak tezde, küresel dünyaya ilişkin her tür mimari temsilin ‐ne kadar nesnel görünse de‐ sosyal ve tarihi arka plan ile ilişkili determinist bir yapıya sahip olduğu sorunu incelenmektedir. Bu sorunun
incelenmesinin karşılaştırmalar içeren bir araştırmayla mümkün olabileceği düşünülmüştür. Mevcut tarih yazımında bu sorun ortaya koyulmamıştır. Bu eksikliği
doldurmak üzere, tezde, dünya fuarlarındaki mimari temsilin disiplinlerarası bir bütün olarak anlaşılmasına dönük bir araştırma yöntemi denenmiştir.
İncelemenin temel görsel veri alanını İstanbul Fuar Merkezi, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Victoria Albert Müzesi ve Library of Congress arşiv belgeleri ile ulusal ve uluslararası dönem yayınları oluşturmaktadır.
1851’de Londra’da ilki gerçekleştirilen dünya fuarları, yüzyıl sonundan itibaren yerini ihtisaslaşmış ticaret fuarlarına bıraktığından yüzyıl dönümünden sonraki fuarlar tezin kapsamı dışında tutulmuştur. Tezde, 1850‐1900 arasında gerçekleştirilen dünya fuarlarından, Osmanlı Devleti’nin Abdülmecid (1839‐61), Abdülaziz (1861‐76) ve II.Abdülhamid (1876‐1909) saltanatları dönemine rastgelen 1851 Londra, 1867, 1878, 1889 ve 1900 Paris, 1873 Viyana ile 1893 Chicago Dünya Fuarları incelenmektedir.
Giriş ve sonuç bölümleri dışında dört ana bölümden oluşan tezin ilk bölümü, on dokuzuncu yüzyıl arka planını Sanayi Devrimi sonrası Avrupa’da pazar yerinden liberal ekonomiye geçiş süreci ve geçerli güç ilişkileri üzerinden değerlendirmektedir. Değerlendirme, Avrupa’da on dokuzuncu yüzyılda mimarlık alanına yansıyan somut değişimlere dayandırılarak yapılmaktadır.
İkinci Bölüm, Batı’nın ileri sürdüğü “Küresel Modernlik” düşüncesinin mimarlıktaki yansımasını ve günümüzde de süren Batı‐dışı’nın Küresel Modern karşısındaki “Yerel Temsil Sorunu”nu kuramsal açıdan incelemektedir.
Üçüncü Bölüm, on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı Devleti’nin arka planını, ilk bölümle karşılaştırmak maksadıyla incelemektedir. Bu bölümde, Osmanlı Mimarisi’nin kimliğini belirleyen özgül nitelikler, dünya fuarlarının gerçekleştirildiği on dokuzuncu yüzyıldaki batılılaşma hareketleri ve bu hareketlerin mimariye etkileri açıklanmaktadır.
Dördüncü Bölüm, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında düzenlenen dünya fuarlarını, üst ölçekte fuar ana yapıları ve sergilenen ürünler; alt ölçekte Osmanlı Devleti’nin dünya fuarlarındaki kültürel imaj arayışı, pavyonlarının mimari nitelikleri ve temsil ürünleri üzerinden tahlil etmektedir. Sonuç ve öneriler bölümünde ise tezin ana bölümlerinde incelenen konular günümüze taşınarak değerlendirilmektedir.