Özet:
Leishmaniasis, Leishmania türündeki zorunlu hücre içi parazitlerin neden olduğu
tropikal bir hastalık olup Dünya’nın ve Türkiye’nin en önemli halk sağlığı
problemlerinden biridir. Dünyada 350 milyon kişi bu hastalığa yakalanma riski
altındadır. Hastalık Türkiye’nin de içinde olduğu 98 ülkede endemik olup, enfekte
kişilerin sayısı ise 12 milyondur. Özellikle Suriye’de meydana gelen iç savaşlar nedeniyle
Güneydoğu Anadolu bölgemizde olgu sayısı oldukça artmış durumdadır. Sağlık
bakanlığı verilerine göre 2012-2017 arasında Suriyeli misafirlerde 8.513 Kutanöz
Leishmaniasis vakası tespit edilerek tedavileri yapılmıştır. Hastalığın ülkemizde ve
dünyada yaygın olmasının başlıca nedenleri; iklim değişiklikleri, hastalığın vektörlerinde
kullanılan insektisitlere, parazitlerde ise ilaçlara karşı dirençliliğin gelişmesidir.
Tüm bunlar Leishmaniasis’e karşı aşının geliştirilmesinin oldukça önemli olduğunu
ortaya koymaktadır. Günümüze kadar üç jenerasyonda aşı adayları geliştirilse de, her
birinin farklı dezavantajları nedeniyle henüz etkin ve güvenilir bir aşı elde edilmesi
mümkün olmamıştır. Birinci nesil grubuna dahil olan aşılar öldürülmüş parazit
antijenleriyle veya zayıflatılmış canlı (attenüe) Leishmania parazitlerinden
oluşmaktadır. Attenüe aşılar, parazitin tekrar aktifleşebilme olasılığı olduğundan risk
taşımaktadır. Bu nedenle kullanımı sınırlıdır. Çözünür leishmania (ÇLA) ve
otoklavlanmış leishmania antijenleri (OLA) gibi antijenler yapısında birçok hedef
protein içerdiğinden birçok MHC ile etkileşim olanağı sağlayıp yüksek immün yanıt
oluşturabilmektedir. Bunun yanında elde edilmesi kolay ve maliyeti düşüktür. Ancak
bu antijenler de tek başlarına ve günümüze kadar çeşitli adjuvanlarla birlikte kullanımı
düşük koruma derecesi sergilemiştir. Buna göre de bu antijenlerinin oluşturduğu
immün yanıtı arttırabilmek için daha uygun adjuvanların araştırılması oldukça
önemlidir. İkinci jenerasyon aşılar daha çok parazitin yüzey molekülleri, hücre içi
molekülleri, strese duyarlı molekülleri ve metabolik yolaklardaki diğer birçok
biyomoleküller antijen olarak kullanılmıştır. Bunlar içerisinde Lipofosfoglikan (LPG)
parazitin yüzeyinde en çok bulunan immünojen bir moleküldür. Ancak tek başına
subunit antijenler de yeterli immün yanıt oluşturamamaktadır. Üçüncü nesil içerisinde
yer alan DNA aşıları ise nispeten kolay üretilebilmeleri, yönlendirilmesi kolay,
immünojen olmaları taşınmasında birçok geni bir araya getirebilme olanağı sağlaması
nedeniyle avantajlıdır. Ancak birçoğunun etkinliğinin düşük olması ve yeterli koruma
sağlayamaması ve maliyet gibi nedenler dezavantajlarını oluşturmaktadır.
Laboratuvarımızda daha önce TÜBİTAK projesi kapsamında tamamlanan çalışmada ilk
kez olarak Leishmania parazitlerinin immünojenik yüzey moleküllerinden olan LPG’nin
(poliakrilikasit) PAA ile konjugatının in vivo modellerde %80 koruma sağladığı ve
böylece önemli bir aşı adayı olduğu ortaya konulmuştur. Ancak son zamanlarda
nanoteknolojide meydana gelen gelişmeler aşı çalışmalarına yeni bir boyut getirmiştir.
Nanopartiküler, antijenlerin biyolojik sistemde degrede olmadan, kontrollü ve efektif
olarak salımını ile hedefe yönelik taşınımlarına olanak sağlamaktadır. Özellikle
kombinasyon şeklinde birden fazla antijenin aynı antijen sunucu hücre tarafından
alınması nanopartiküler antijen taşıyıcı sitemin en önemli avantajlarından biridir.
Taşıyıcı sistem olarak biyouyumlu, biyobozunur ve aynı zamanda adjuvan özelliğe sahip
FDA onaylı PLGA (poli laktik-ko glikolik asit) nanopartikülleri sıkça kullanılmaktadır.
Literatürü incelediğimizde çözünür ve otoklavlanmış leishmania antijenini ile
lipofosfoglikan ikili antijen kombinasyonu içeren PLGA nanopartikülleri ve immünojenik
özellikleriyle ilgili herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Buna göre de bu tez
çalışmasının amacı, L.infantum parazitlerinden izole edilen lipofosfoglikan
molekülünün çözünür leishmania antijeni veya otoklavlanmış leishmania antijeni ile
kombinasyon halinde FDA onaylı PLGA nanopartiküllerine enkapsüle edilmesi,
karakterizasyonu ve elde edilen nanoformülasyonların etkinliğinin in vitro ve in vivo
olarak incelenmesiyle dünyada ve ülkemizde Visseral Leishmaniasis’e karşı yeni nesil
aşı adayı formülasyonların geliştirilmesidir. Tezin amaç ve hedefine uygun olarak
çalışma kapsamında, tüm parazit antijenini içeren ÇLA ve OLA ile parazit yüzeyinde bol
miktarda bulunan immünojen özellikli LPG molekülü elde edilmesi için parazitin
biyoreaktörde büyük ölçekli kültürü yapılıp biyomasdan elde edilmiştir. Daha sonra
biyomasdan elde edilen antijenler PLGA içerisine enkapsüle edilmiştir. Ardından
oluşturulan nanoformülasyonların karakterizasyonu gerçekleştirildi. Elde edilen hem
tek başına LPG, ÇLA ve OLA antijenlerini içeren PLGA nanoformülasyonları (F1, F2 ve
F3) hem de ÇLA-LPG ve OLA-LPG ikili antijen içeren PLGA nanoformülasyonlarının (F4
ve F5) toksisitesi J774 makrofaj ve L929 fibroblast hücre kültüründe MTT yöntemi ile
incelenmiştir. Ardından toksik olmadığı belirlenen formülasyonların makrofaj hücre
kültüründe sitokin ve Nitrik Oksit (NO) üretme potansiyeli incelenmiştir. Daha sonra bu
nanoformülasyonların aşı adayı olarak koruyucu etkinlikleri in vivo olarak fareler
üzerinde incelemek için iki hafta aralıklarla immünizasyon işlemi gerçekleştirilmiş ve
oluşan antikor miktarı deney hayvanlarının serum örneklerinden ELISA ile
belirlenmiştir. İmmünizasyonların ardından her bir gruptaki fareler L.infantum
parazitleri ile enfekte edilmiştir ve enfeksiyonun kontrolü Giemsa boyama ve mikro
kültür yöntemi ile takip edilmiştir. Bir ay sonra kontrol grubunda enfeksiyonun tespit
edilmesinin ardından fareler sakrifiye edilerek; dalak ve karaciğer parazit yükü (LDU)
belirlenmiştir. Ayrıca farelerin dalak lenfositleri izole edilmiş ve lenfositlerden
salgılanan IL-4, IL-10, IL-12 ve IFN-γ sitokinleri ticari bir kit yardımıyla tayin edilmiştir.
Elde edilen sonuçlara göre, incelenen farklı konsantrasyonlarda F4 ve F5
nanoformülasyonlarının J774 makrofaj ve L929 fibroblast hücre kültüründe kontrole
kıyasla 500 μg/ml’a kadar anlamlı bir toksik etki göstermediği saptanmıştır.
Formülasyonların, makrofajların NO üretmeleri üzerindeki etkinliği incelendiğinde ise,
makrofaj hücrelerinde NO üretimine en fazla etkiyi kontrole kıyasla NO üretimini 15 kat
arttıran F4 nanoformülasyonu ve 20 kat arttıran F5 nanoformülasyonun gösterdiği
saptanmıştır. Benzer şekilde aşı formülasyonları uygulanan makrofaj hücrelerinin
ürettiği IL-12 ve IFN-γ sitokin seviyelerinin kontrol grubuna göre, 4-6 kat arasında
arttırırken tek başına antijen kombinasyonlarıyla anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir.
Bunun nedeninin, PLGA nanopartiküllerinin içerisindeki antijenlerin zamanla 72 saatlik
kısa süre sonunda yalnızca az miktarda antijenin ortama salınması olabilir. IL-4 ve IL-10
seviyelerinde anlamlı bir değişikliğin meydana gelmediği belirlenmiştir. IL-12 ve IFN-γ
sitokinlerinin Th1 yanıtını, IL-4 ve IL-10 sitokinlerinin ise Th2 yanıtını indüklediği
bilinmektedir. IL-12 ve IFN-γ seviyelerinin kontrole göre yüksek olması immün yanıtın
Th1 tipi yönünde gelişebileceğini düşündürmektedir. Daha sonra tüm
nanoformülasyonlar Balb/c fareler üzerinde incelendi. En yüksek antikor seviyesi F5
nanoformülasyonu uygulanan gruplarda gözlenmiştir. Ayrıca farelerin
sakrifikasyonunun ardından F4 ve F5 formülasyonu ile immünize edilen deney
hayvanlarında parazit enfeksiyonuna karşı sırasıyla yaklaşık %75 ve %78 koruma
sağlandığı gözlenmiştir. İncelenen bir diğer parametre dalak hücrelerindeki sitokin
seviyeleridir. F4 ve F5 nanoformülasyonlarının IL-12 için sırasıyla 9 ve 15, IFN-γ sitokin
için ise sırasıyla yaklaşık 10 ve 18 kat arttırdığı, diğer yandan IL-4 seviyelerinde herhangi
bir değişikliğin olmadığı ve IL-10 değeri ise F5 formülasyonu için kontrole nazaran 2 kat
azalma gösterdi. Elde edilen sonuçlara göre, her iki formülasyonun da farelerde gerek
antikor seviyesini gerek parazit yükünde meydana gelen azalma gerekse de Th1 immün
yanıtı indükleyen IL-12 ve IFN-γ sitokin seviyelerini arttırması, bu aşı formülasyonlarının
immünojenik özelliklerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu sonuç uygulanan aşı
formülasyonlarının hücresel ve hümoral yanıtı tetikleyerek organlardaki parazit
enfeksiyonunu önemli derecede engellediği düşündürmektedir. Böylece bu tez
çalışması kapsamında Dünyada ve Ülkemizde ilk kez olarak, Visseral Leishmaniasis’e
karşı etkinliği in vitro ve in vivo kanıtlanmış ÇLA-LPG ve OLA-LPG ikili antijen
kombinasyonu içeren PLGA temelli yeni nesil nanoaşı formülasyonları geliştirilmiş oldu.