Özet:
Bu tezin amacı, demokrasi ve sivil toplum arasında kurulan özdeşliğin-denkliğin izini kendisini değişimin faili ve düşünce üretim merkezi olarak tanımlayan TESEV aracılığıyla sürmektir. Siyasete herhangi bir alan bırakmayan post-politik dönemde sivil toplum-demokrasi ve piyasa arasında kurulan içsel pozitif bağın eleştirisi çalışmanın temel hedefidir. Türkiye'de `devlete karşı sivil toplum' amentüsünde temellerini bulan anti-devletçi retorikten farklı olarak bu çalışmada, devletin ve sivil toplumun birbirini dışlayan alanlar olmadığı düşüncesi savunulmaktadır.1980'li ve özellikle 1990'lı yıllarla birlikte iki devinimsiz tözün karşılaşmasının sosyo-politik ve iktisadi yaşamın esas antagonizması olarak görüldüğü söylemden sivil toplumun siyasal bir özneye dönüştüğü normatif idealizme (sivil toplumun içkin demokratikliği) geçiş yaşandı. Devleti özerk bir toplumsal gerçeklik olarak ele alınan şeyleştirilmiş devlet görüşü yerini sivil toplumu panzehir olarak gören karşı şeyleştirmeye bıraktı. Devlete metafizik bir birlik sivil topluma demokratik bir öz atfeden bu yaklaşım demokrasinin-sivil toplumun-devletin toplumsal ve sınıfsal karakterini gizlemektedir.1990'larda Türkiye'de liberal siyasal tahayyülün topluma dair ontolojisinin köşe taşı olarak sivil toplum mitik sosyopolitik güce dönüştü. Sivil toplum ortodoksisi, sivil toplumcu kanaat teknisyenleri kendiliğindenci bir yanılgıya kapılıp sivil toplumun içkin olarak demokratik olduğunu ileri sürmektedirler. Sivil toplum ve demokrasi arasındaki neo-liberal tahayyülün kurmaya çalıştığı mutlak uyuma dayalı bağ sorunludur.Sivil toplum-demokrasi özdeşliğini kuran 1990'lar Türkiyesi'nin hâkim söyleminin perspektifi yapısal bağlamı (neoliberal kapitalizmi) paranteze alan `pür' demokrasi çerçevesi çizer. Bu çerçeve post-politiktir. Neoliberal tasarım içinde sivil toplum asli olarak `kerim' devlete olan karşıtlığıyla tanımlanır. Neoliberalizmin biricik ufuk olduğu post-politik bir dönemde sivil toplum-demokrasi özdeşliğine dayanan iktidar söylemi, kapitalist ilişkilerin `özü'ne temas etmez.1990'ların ortalarından itibaren toplumsal içeriğiyle ve sınıfsal niteliğiyle bağı koparılan demokrasi, kimlik ve tanınma talebine dayanan formel-hukuki eşitliğe indirgendi. Sivil toplum ve demokrasi özdeşliği neredeyse `saf siyasal' diyebileceğimiz sınırlı bir demokrasi tanımına yaslanmaktadır. Bu demokrasi tasarımına dair bilginin üretildiği kamusal zeminler, mevzilerden biri olan TESEV demokrasinin anlamının neoliberal biçimde kapatılmasının faillerindendir, ürettiği demokrasi bilgisiyle sınıf mücadelesinin aktif bir parçasıdır.