Özet:
Nükleer silahlar ilk kez 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı'nın bitirilmesi için kullanılmış, Soğuk Savaş dönemine damgasını vurmuş ve halen devletlerin güvenlik politikalarında önemini korumaktadır. Öte yandan, bu silahlara sahip olmanın meşruiyeti de dünyada başlı başına bir tartışma konusudur. Nükleer yayılmanın gerek dikey ve gerekse yatay boyutlarıyla devam etmesi ve devlet-dışı aktörlerin de bu silahlara sahip olmaya çalışması, uluslararası barış ve istikrarın korunmasında bu tür silahların kontrolünü ve nükleer yayılmanın önlenmesi çabalarını önemli kılmaktadır.Bu bağlamda İran gibi stratejik öneme sahip orta ölçekli bölgesel güçlerin nükleer silahlanma çabasında olması kuşkusuz Ortadoğu'daki güç dengesini ve güvenlik denklemlerini alt üst edici bir etki yaratma potansiyeline sahiptir. İran, nükleer güç olduğu takdirde Ortadoğu'daki gücünü ve nüfuzunu dramatik olarak arttırırken bölgede var olan nükleer silahlanma yarışına ivme kazandıracaktır. Diğer yandan bölgedeki [bu arada İran'ın] nükleerleşme çabaları askeri müdahaleyle önlendiği takdirde bölgede uzun yıllar sürecek istikrarsızlıklar ve insani trajediler ortaya çıkacak ve dünyadaki Müslüman [Doğu]-Hıristiyan [Batı] gerginliği tırmanacaktır.Türkiye ise İran'ın bu çabalarından en ciddi olarak etkilenecek ülkelerin başında gelmektedir. İran'ın nükleer güç olması Türkiye'yi askeri güvenlik bakımından yeni önlemler almaya yönelteceği gibi siyasal, ekonomik ve çevresel sorunlarla da yüzleştirecektir. Öte yandan ABD'nin [veya bir bölge ülkesinin] İran'ın nükleerleşme çabalarına yönelik olası bir müdahalesi de Türkiye için farklı düzlemlerde sorunlar doğurabilecek bir seçenek olacaktır.Anahtar Kelimeler: İran, Ortadoğu, Nükleer Silahlanma, Nükleer Yayılma, Nükleer Yayılmanın Önlenmesi, Nükleer Güçler, Soğuk Savaş, Nükleer Terörizm, Türkiye