Özet:
"Türk" kavramının içeriği ve kapsamı Cumhuriyet'in kuruluşuna ve hatta Osmanlı'nın son dönemlerine kadar uzanan tartışmalara konu olmuştur. Akademik düzeyde de bu tartışma sürmüş, "Türklüğün" vatandaşlık bağına mı yoksa etnik, dini vb. bağlılıklara mı dayalı olarak kavrandığı üzerine çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda özellikle resmi açıklama, metin ve uygulamalar mercek altına alınmıştır. Kısacası bu tartışma Türkiye'de hem tarihsel ve güncel bakımdan siyasi alanda hem de akademik alanda önemli yer tutan bir konu olarak gözükmektedir. Mevcut yüksek lisans tez çalışmasında da "Türk" kavramının resmi düzeydeki kavranışı mercek altına alınmıştır. Bu kavrayışı çözümlemek amacıyla, Türkiye'nin "dış Türkler" politikalarına bakılmış; bu politikalarsa "dış Türkler"e yönelik faaliyetlere odaklanan iki kuruluşun, "Dış Türklerden Sorumlu" Devlet Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA)'nın faaliyetleri yoluyla gözlemlenmiştir. Bu amaçla, Soğuk Savaş sonrası dönemin birer ürünü olan anılan kuruluşların, kuruluş tarihlerinden (TİKA - 1992, Bakanlık - 1994) 2008 yılı sonuna kadarki aralıkta gerçekleşen faaliyetleri incelenmiştir. Bu incelemede, anılan kuruluşlar bünyesinde üretilen açıklama ve metinler ile bu kuruluşların faaliyetlerinin izlenebileceği materyaller kullanılmıştır. Bu incelemeye esas alınan çerçeve, daha çok etnik milliyetçilik - sivil milliyetçilik ayrımı olarak adlandırılan milliyetçilik sınıflandırmalarına eleştirel bir yaklaşım sonucu ulaşılmış olan sınama ölçütlerinin kullanılmasıyla oluşmuştur. Böylece resmi milliyetçiliğin "Türklük" kavrayışını, "vatandaşlık bağı" ve "ilksel bağlar" ölçütlerini kullanarak sınamak mümkün olmuştur. Anılan kuruluşların faaliyetlerinin bu iki ölçüt çerçevesinde değerlendirmesiyle, Türkiye'de resmi milliyetçiliğin "Türklüğü" salt vatandaşlığa dayalı olarak kavramadığı, bunun yanında bazı ilksel bağların (ortak dil, köken, tarih ve kültür tasavvurlarının) bu kavrayışa dayanak olduğu görülmüştür. Böylece resmi düzeyde, vatandaşlık bağıyla temellenen "vatandaş Türk"ten ayrı, sayılan ilksel bağlara dayanarak tasavvur edilen bir "gerçek Türk"ün varlığı gözlenmiştir.