Özet:
Günümüz yerleşmelerinin tarihi, insanoğlunun göçebe hayatından yerleşik düzene geçmesine kadar uzanmaktadır. Kuruluşundan sonra, tarih boyunca değişik kültürlere sahip. insanlara ev sahipliği yapmıştır. Kuşkusuz her topluluk kendi kültürlerinin izlerim yaşadıkları mekanlara yansıtmışlardır. Zaman zaman değişik nedenlerle yerleşmeler, örneğin doğal afetler, yangınlar, savaşlar gibi, yerle bir olmuşlardır. Ancak insanlar her defasında yerleşmeleri yeniden inşa etmişlerdir ve her yeni inşa sırasında daha yeni ve değişik teknikler üretmişlerdir. Zamanla, teknolojinin gelişmesiyle, daha kolay ve daha hızlı üretilmeye başlayan yapılar eski teknikle yapılan yapıların yerini almaya başlamıştır. İlk zamanlarda tarih kaygısı ve bilinci olmadığından her zaman yeni yapılar ve yerleşimler insanlara daha cazip gelmiştir. tik kez tarihi eser kavramı, endüstri devriminin başlamasıyla ve yerleşmelerin hızlı bir kentleşme içine girmesiyle kullanılmaya başlamıştır. Değişmeye başlayan kent merkezleri rant nedeniyle eski yapılarım tek tek yitirmeye başlamıştır. Hızla değişen ve yoğun bir şekilde iş alanlarına dönüşen kent merkezleri, aynı anda kentlerde bir iç göçe neden olmuştur. Kent merkezinde oturan üst kademe insanlar birer birer daha sakin olan kent dışına kaçmaya başlamışlardır ve bunların boşalttıkları yerlere de kırdan kentlere göç eden fakir insanlar yerleşmişler. işçi kısmının merkezlere ve yalan çevresine yerleşmeleriyle bu alanlar yavaş yavaş çöküntü alanları, yani "slum" bölgeleri, haline gelmiştir. Bunun sonucunda bölgede yer alan hizmet birimlerinin bölgeden ayrılmaları ve bunu takiben iş yerlerinin de bölgeden ayrılmaları ve kent dışında yer alan daha ucuz alanlara gitmesiyle merkezler tamamen gelir düzeyi çok düşük olan insanların mekanları olmuştur. İşte burada bu merkezleri koruma ve yenileme kavramı yağın bir şekilde kullanılmaya başlamıştır. Koruma - yenileme kavramının yağın olarak kullanılması ve bu konuda alternatiflerin aranması ise 2. Dünya Savaşının sonlarına rastlamaktadır. Bu tarihten itibaren yoğun bir şekilde bölgeleri kurtarma ve yenileme operasyonlarına başlanılmıştır. İlk önceleri yıkıp yeniden inşa yoluna gidilmiş ancak kısa sürede bunun yanlış bir yöntem olduğu anlaşılmıştır. 1970'lere gelindiğinde tarihi merkezlerin olduğu gibi korunması fikri ağırlık kazanmıştır. İşte bu tarihten itibaren, bank ülkelerde yoğun çalışmalara girilmiştir. Ülkemizde de bu bilincin farkına varılmakla birlikte, bu konuyla ilgili çalışmalar başlatılmış, koruma yasaları güncel hale getirilmiş, ancak uygulama aşamasında istenilen basan elde edilememiştir. Buda halkımızın koruma anlayışından ve yasaları yapıcı v& teşvik edici olmasından çok yasaklayıcı yasalar olmasından kaynaklanmaktadır. Bu çalışmada Türkiye'deki mevcut koruma - yenileme anlayışı ele alınarak, batıda bu konuda yapılan uygulamalar ışığında genelden Balat bölgesi özeline doğru bir koruma - yenileme modeli araştırması yapılmıştır.