Abstract:
Günümüzde dünya üzerinde birçok ülkede prosedürel demokrasi var olmasına rağmen, bu mekanizmalar içinde otoriter ve totaliter pratikler de varlık göstermektedir. 2000'li yıllarda Türkiye'de AKP hükümeti ile birlikte demokratikleşme beklentileri oluştuysa da, otoriter ve totaliter pratikler yaygınlaşmıştır. Bu tür siyasi pratikler liberal demokrasiye dışsal olarak görülmekte, rejmler liberal demokrasiye yakınlaştıkça, bu tür otoriter ve totaliter eğilimlerden kurtulacağı varsayılmaktadır. Oysa totalitarizme zemin hazırlayan koşullar liberal toplumda oluşmuştur. Bu çalışmada, bu tür pratiklerin liberal toplum yapısıyla, prosedürel demokratik mekanizmayla ve neoliberalizmle buluşma noktaları anlaşılmaya çalışılmıştır. Totaliter pratiklerin liberal demokratik mekanizma dahilinde, farklı yoğunluk düzeylerinde varlık gösterdiği, liberal demokrasiye içkin olduğu öne sürülmektedir. Liberalizmin yarattığı bireyciliğin, yalnızlaşmanın ve liberal demokratik mekanizma içinde yurttaşların siyasete ilgisizleşmesinin, toplumun çözülmesine yol açtığı, bunun da totaliter pratikler için uygun zemini hazırladığı, Hannah Arendt'in kuramına referansla savunulmaktadır. Neoliberal dönemde küresel ölçekte otoriter ve totaliter pratiklerin yaygınlaşma nedenleri ele alınmış, neoliberalizmin bu eğilimlerinin Türkiye'deki siyasi pratiklerle ilişkisi tartışılmıştır. Neoliberalizmin, alt sınıfları mülksüzleştirmek ve ortak mülkiyetleri, doğal kaynakları piyasaya açmak için baskıcı ve otoriter bir devlete ihtiyaç duyduğu savunulmaktadır. Neoliberal dönemde güvenlik politikalarına başvurma, sürekli bir tehdit algısı yaratma, muhalefeti suçlulaştırma gibi, toplumsallığın ve siyasallığın zeminini aşındıran totaliter pratiklerin gözlendiği ortaya konmuş; bu tür pratiklerin nedeninin ise, neoliberalizmin "doğallık" ve alternatifsizlik iddiası olduğu öne sürülmüştür. Bu çalışmanın temel tezi, AKP dönemindeki totaliter pratiklerin, liberal demokrasi hedefinden ve neoliberal yönelimden sapma olarak değil; liberal demokrasiye içkin totaliter eğilimlerle ve siyasallığın zeminini yok eden, neoliberal işleyişin kesintiye uğramaması adına belli toplumsal grupları sistematik olarak düşmanlaştıran, suçlulaştıran, “harcanabilir” kılan neoliberalizm ile ilişkisi içinde düşünülmesi gerektiğidir.