Özet:
21. yüzyılın başlarından itibaren ağ tabanlı iletişim ve enformasyon teknolojileri bilgi organizasyon ve paylaşım biçimi olarak ön plana çıkmıştır. Uzmanlar tarafından damıtılan bilgilerin tek yönlü olarak kitlelere iletilmesi pratiği bugünün sosyalleşen ortamında özellikle yeni nesil için demode bir iletişim biçimi haline gelmiş ve teknolojinin yeniden kurguladığı beyinleri ile yepyeni iletişim biçimleri ve sosyal değerler geliştiren bu nesil artık kendi kültürel içeriğini kendi üretmeye başlamıştır. Sosyal medya adı verilen yeni ve masrafsız teknolojileri kullanan bireylerin iletişim ve yayıncılık süreçlerinde söz sahibi olmaya başlamaları ve pasif tüketicilerden aktif katılımcılara dönüşmeleri ile artan enformasyon yoğunluğunda, müzeler de diğer kültür üreticileri gibi ağ toplumunun doğal ekonomik düzeni olan "dikkat ekonomisine" tabi olmuştur. Herkese ücretsiz olarak fikirlerini yayınlama ve tartışma fırsatını sunan sosyal medya teknolojilerini kullanarak müzeler de kitleleriyle birebir iletişime geçme ve daha etkin iletişim kurma fırsatını yakalamıştır. Bu durumun müze çevrelerinde yarattığı paradigma kayması sonucunda, müzeler toplumsal anlamlarını korumak için hizmet ettikleri kitlelerle daha gelişkin sosyal ilişkiler kurma ve çok yönlü iletişim platformları oluşturma yolunda atılımlar yapmaya başlamıştır. Bu çalışma kapsamında sosyal müzecilik olarak adlandırılan bu dönemin hangi koşulların etkisinde ortaya çıkmış olduğu, bu dönemin kuralları ve hali hazırda bu sorgulama sürecine girmiş olan müzelerin sosyal medya teknolojilerini kullanarak ne gibi ağ ve topluluk inşa etme, sosyal sermaye oluşturma, sivil katılımcılık etkinlikleri yürüttükleri incelenmekte ve Türkiye müzeciliğinin ağ toplumunun yeni kültürel coğrafyasına ne kadar hazır olduğu sorgulanmaktadır.