Abstract:
Gerek sanat müzesi, gerek halkla ilişkiler salt Türkiye için değil, dünyanın belli başlı ülkeleri için de özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana yeni boyutlar kazanarak gelişen kavramlardır. Halkla ilişkiler çalışmaları, aynı müze gibi, llkçağ'da "kentleşme" ile birlikte başlamış, demokratik ülkelerde zaman içinde, benzer tekniklerden yararlandığı reklamcılık ve propagandadan farklı yolar izleyerek bir tanıtım etkinliğine dönüşmüştür. Halkla ilişkiler çalışmalarının temelinde karşılıklılık, doğruluk ve dürüstlük, inandırıcılık, süreklilik, planlama ve programlama yatar ve uzun vadeli bir süreçtir. Bu süreç araştırma-dinleme (Sorunumuz nedir?), planlama-karar alma (işte, yapabileceklerimiz), iletişim-eylam (işte, ne yaptığımız ve neden yaptığımız) ve değerlendirme (Nasıl yaptık?) aşamalarını içerir. Avrupa'da Aydınlanma Çağı'nı izleyen yıllarda, Trükiye'de 19. yüzyılın sonunda yöneticilerin ve devletlerin koleksiyonları yavaş yavaş topluma açılmaya başlamıştır. ABD'de ise ilk müze 19. yüzyılın başında kurulmuştur. Ancak Avrupa ülkelerinde ve Türkiye'de müzelerin kurucusu devlet, ABD'de girişimciler olmuştur. Zamanla müzelerin toplama, koruma, belgeleme ve sergileme hizmetlerinin kapsamı genişlemiş, bunlara yaygın eğitim eklenmiş, müze kamu yararına yönetilen sürekli bir kuruma dönüşmüştür. Sonuçta, müze yönetiminin felsefesi, bu felsefenin yürütülen politika ve eylemlerle görüntülenmesi, bir yönetim fonksiyonu ve karşılıklı anlayış ve iyi niyetin sağlanması için kamuoyu ile haberleşme yöntemleri sonucunda bu felsefenin, politikanın, uygulamanın ve eylemlerin açıklanması için halkla ilişkiler çalışmaları önemli ve gerekli olmuştur. insana yönelik tüm sosyal bilim dalları gibi halkla ilişkiler çalışmalarında da insan psikolojisi, davranış dinamikleri gözönüne alınır. Kişiliğin, ailenin, okulun, çevrenin, ekonomik ve sosyal sınıfların, kültürün insan psikolojisindeki yeri gözönünde tutulur. Çünkü, halkla ilişkiler uzmanı için önemli olan, müzeyi topluma tanıtırken verdiği mesajın toplum tarafından istenilen biçimde anlaşılmasıdır. Bu da, insan unsurunu yeterince anlayabilmek, hipotezleri, verileri ve sonuçları doğru değerlendirebilmek ve iletişim kurabilmekle mümkündür. Halkla ilişkiler, aynı zamanda bir yöneticilik sanatıdır. Bu bakımdan, yalnızca dış hedef kitlelerle değil, müzede çalışan tüm elemanlarla da ilişki ve iletişim kurulur, bu kişiler güdülenir, yönlendirilir ve maksimum çalışma kapasitesine ulaşmaları yolunda çaba gösterilir. Dernek ve gönüllüler, küle iletişim organları, mesleki ilişkiler, resmi kurumlar, özel kuruluşlar, örgütlenmemiş halk grupları ise müzenin dış hedef kitlelerini oluşturur. Müze ile bu çeşitli hedef kitlelerin her biri arasında karşılıklı yarar ilişkileri kurulur. Müzenin toplama, koruma ve bakım, belgeleme, sergileme ve yaygın eğitim işlevleri aynı zamanda onun topluma açılış kanallarıdır. Müze, bir yandan bu işlevlerini sürdürürken öte yandan da halkla ilişkiler çalışmaları yaparak söz konusu etkinliklerini hedef kitlelerine duyurur. Hedef kitlelerini müzeye çekerek hem ulusal, hem de uluslararası kültür ve sanatı tanıtır, izleyicileri kültürleyerek farklı perspektifler kazandırır. Ancak sanayileşme ve gelişme yollarında önemli atılımlar yapan Türkiye'nin sanat müzelerinin topluma açılırken oldukça pasif bir tutum izlediği gözlemlenmektedir. Müzelerimiz öncelikle, çağdaş müzecilik anlayışı doğrultusunda toplumda olumlu bir imaj yaratacak bir politika ve felsefe geliştirmelerinin, bunu etkinlikleri ile görüntülemelerinin zamanı gelmiştir. Ancak bu politika ve felsefe saptandıktan sonra müzeler, halkla ilişkiler çalışmalarını yaparak toplumda olumlu bir imaj yaratabilir ve şimdiye kadar görüntülediği pasif tutum izlenimini silebilir.