Abstract:
İktisat teorisinde uluslararası özel sermaye akımlarının, sermayenin bol olduğu sanayileşmiş ülkelerden sermayenin az olduğu gelişmekte olan ülkelere doğru hareket etmesi sonucunda kalkınmaya büyük bir katkı sağladığı ve sermaye girişi yaşanan ülkelerde konjonktür dalgalanmaları boyunca harcamaların düzleşmesine yardımcı olduğu öne sürülmektedir. Son yıllarda meydana gelen gelişmeler bu standart teorinin her iki etkisinin de gerçekleşmediğini göstermektedir. Ulusal ekonomilerin temel dengesizliklerinden doğan finansman gereğini karşılama işlevini yüklenen sermaye hareketleri, küreselleşme sürecinde bu işlevinden hızla uzaklaşmış, faiz-kur arbitrajına dayanarak en yüksek reel getiriyi elde etme amacını taşıyan spekülatif nitelikli para hareketlerine dönüşmüştür. Ayrıca küreselleşme sürecinde adeta kimlik değiştiren sermaye hareketlerinin hacmi de büyüyerek, ödemeler bilançosunun cari işlemler bölümü ile sermaye hareketleri arasındaki güçlü bağlantının büyük ölçüde gevşemesine hatta kopmasına neden olmuştur. Gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımının hacimsel büyümesine paralel olarak, bu ülkelerde, oldukça sık görülen mali krizler meydana gelmiştir. 1980'lerin borç krizinin ardından 1990'h yıllar bu türden fiili ya da potansiyel birçok krize şahit olmuştur. Öyle ki dünya üzerindeki küçüklü büyüklü krizler göz önüne alındığında her 19 ayda bir kriz meydana geldiği anlaşılmaktadır. Meydana gelen bu krizlerin yıllık ortalama maliyetinin 100-150 milyar dolar civarında olduğu ve eğer bu krizler meydana gelmemiş olsaydı, son çeyrek asır boyunca gelişmekte olan ülkelerin gelirinin %25 daha fazla olacağı tahmin edilmektedir. Bu gelişmeler sermaye hareketlerine yönelik kontrolleri yeniden gündeme getirmiştir. Bu gelişmeler ışığında, bu çalışmada sermaye hareketlerinin gelişimi ayrıntılı bir şekilde incelendikten sonra, ülkelerin makro dengelerine etkileri ve krizler ile ilişkisi ele alınarak son dönemde dünya genelinde gündeme gelen sermaye kontrollerine Tobin Vergisi' kapsamında değinilecektir.