Özet:
Cumhuriyet kurulduğunda devlet ve dönemin elitleri niceliksel ve niteliksel açıdan yıpranmış bir nüfusla karşılaştı. Nüfus, devletin bekası ve prestijinin yanı sıra özellikle ülkenin ekonomik kalkınması ve savunma açısından önemli bir faktördü. Bu nedenle devlet ve elitler yoğun ve sağlıklı nüfus yaratma gayretine girdi. Bu çerçevede bu tez 1923-1950 yılları arasında, erken Cumhuriyet Türkiyesi'nde evlilik pratiğinin ve ailenin dönemin nüfus meselesi bağlamında biyopolitik bir durum olarak nasıl düzenlenmeye çalışıldığını analiz ediyor. Bu amaç doğrultusunda, ilk olarak Foucault'nun biyopolitika kavramına değinildi. Ardından nüfus meselesini şekillendiren söylemlere, nüfusun durumuna, sağlıklı bir toplumun inşa pratiklerine ve öjeninin nüfus meselesini nasıl biçimlendirildiğine yer verildi. Böylelikle bu bölümde anlatılanların bir sonraki bölümde anlatılanlara temel oluşturması hedeflendi. Sonraki bölümde ise evlilik pratiğinin ve ailenin yoğun ve sağlıklı nüfus yaratılması bağlamında düzenlenişi ele alındı. Erken Cumhuriyet döneminde bir taraftan pronatalist nüfus politikası benimsendi; diğer taraftan dönemin sağlık anlayışı ve öjenik kaygıların yönlendiriciliği ile yoğun ve sağlıklı nüfus inşa edilmeye çalışıldı. İdeallerdeki nüfusu yaratmak için hayata geçirilen uygulamalar ve söylemler aynı zamanda evlilik pratiğinin ve ailenin de düzenlenmesini beraberinde getirdi. Bu çerçevede bekarlık sorunsallaştırılırken evlenmesi arzulananlar ile arzulanmayanları belirleyen sınırlar çizildi. Ayrıca çok çocuklu ailelerin inşası hedeflendi. Devlet ve dönem elitleri ailenin özellikle iki üyesine odaklandı. Bu aktörler nüfus meselesindeki önemi nedeniyle anneler ve çocuklardı. Bu çerçevede kadının bedenine ve doğurganlığı hedef alındı. Geleceğin vatandaşları olarak görülen çocukların sağlıklı olmaları amaçlandı. Bu hedefle söylemler üretildi ve uygulamalar hayata geçirildi. Yaşama ait süreçlere odaklanan tüm bu uygulamalar ve söylemler biyopolitikanın da bir tezahürüydü.