Abstract:
Varoluşsal bir kaygı olarak ölüme dair üretilen "çözümler" arasında şehitliğin diğer tüm yanıtları aşan bir olgu olduğu söylenebilir. Toplumun yaşama ve ölüme dair endişelerine cevap veren diğer yandan da toplum için tutkal görevi gören şehitlik olgusu, belirli bir inanç sisteminin kutsallarının talep ettiği en büyük eylemdir. Bu bağlamda da, şehitlik, kutsal bir değer için ölümü isteyerek göze almak ya da o uğurda öldürülmeyi işaret etmektedir. Bu çalışmanın amacı da, Türkiye'de daha fazla görünür olan ve nispeten daha geniş bir alanı kaplayan dini, milliyetçi ve sosyalist gruplar üzerinden şehitliğin nasıl kurgulandığını ortaya koymaktır. Bunun için öncelikle anlamlı ölümün/şehitliğin toplumsal imgelemde nasıl yer ettiği antik dünyadan ulus-devlete kadar ele alınmıştır. Ardından ise Türkiye'de dini, milliyetçi ve sosyalist anlatıda şehitliğin ne olduğu literatür üzerinden tartışılmıştır. Böylelikle şehitliğin Türkiye toplumunda ve kültüründe nasıl yerleşmiş olduğu ortaya konulmuştur. Son olarak ise kendini söz konusu gruplardan birine ait olarak tanımlayan katılımcılarla mülakatlar yapılmış, onların şehitliği nasıl anlamlandırdığı, biz ve ötekini nasıl kurduğu, feda olmanın veya ötekini ortadan kaldırmanın meşruiyetinin ne olduğu sorularına cevap aranmıştır. Bu sorularla birlikte bu üç grubun şehitlik algısında benzerlikler ve farklılıkların hangi noktalarda ortaya çıktığı gösterilmiştir. Sonuç olarak, dini, milliyetçi ve sosyalist grupların her biri dokunulmaz ve kutsal değerler yaratmakta ve bu değerler uğruna feda edileceklerin içinde en önemli olanın kişinin canının olduğunu ortaya koymaktadır. Kişilerin kendilerini bağlı oldukları değerler uğruna feda etmesi ise grubun varlığının garantisi olmaktadır. Grubu tanımlayan kimlik farklı farklı inşa edilse de diğeri karşısında kendi davasını meşrulaştırmasının yolu olmaktadır. Diğer yandan düşman öteki farklı yeri işaret etse de savaşılacak bir düşmanın varlığı her bir grup için ortak olmaktadır.