Özet:
Bu çalışmanın amacı, Heidegger’in sanat ve teknoloji düşüncesinden hareketle onun ontolojiye dayanan hakikat fikrini daha anlaşılır kılmaktır. Çalışmada, felsefenin asli konusu olan varlığın nasıl unutulduğu ve Batı felsefe düşüncesinin, varlığın unutulmasıyla metafizik güdüm altına nasıl girdiği gösterilmeye çalışılacaktır. Batı felsefe geleneğinde, varlığın unutulmasını üç temel ön yargıya dayandıran düşünürün bu ön yargıları nasıl ele aldığı ve bu üç ön yargının metafizik ile hangi bağlamı ile ilişkili olduğu ortaya koyulacaktır.
Çalışmada daha sonra geleneksel düşünce tarihi içinde sanatın ölümünün nasıl gerçekleştiği ve bunun ne anlama geldiği ele alınarak, estetik ve sanat arasında keskin bir ayrım yapılacaktır. Ayrıca estetiğin özne ile ilişkisi ortaya çıkarılarak sanatın konumu ve önemi gösterilmeye çalışılacaktır. Daha sonra sanat eserinin diğer var olanlar ile nasıl bir ilişkiye sahip olduğu ve sanat eserini diğer var olanlardan ayıran şeyin ne olduğu belirlenmeye çalışılacaktır. Salt (lediglich) nesne, araç ve sanat eseri arasındaki bağlantıdan hareket edilerek, el emeği sonucu ortaya çıkan araç ve sanat eseri arasındaki akrabalık sorgulanacaktır.
Çalışmanın teknoloji bölümünde, teknolojinin metafizik ile ilişkisi gösterilerek, metafiziğin modern özne ile olan bağlantısı ortaya koyulacaktır. Descartes felsefesinin bir sonucu olarak, modern özne ile dünyanın nasıl bir şablona indirgendiği ve cogito merkezli rasyonel düşünmenin, felsefeyi nasıl metafizik ilişkiye soktuğu tespit edilerek, dünyanın resme indirgenmesi ile modern öznenin sahip olduğu teknik düşünce arasındaki bütünsel bağlantı ortaya çıkarılacaktır. Ayrıca modern özne yerine Antik Yunanlıların kullandığı Hypokeimenon (ὑποκείμενον) kavramı ele alınarak, Hypokeimenon bağlamında modern özne-nesne arasındaki düalist ilişkinin metafizik mahiyeti gösterilmeye çalışılacaktır. Daha sonra metafizik güdüm altında kalan modern insanın, teknik düşünmeden kurtuluşunun sahici düşünme ile nasıl mümkün olacağı gösterilecektir.
Çalışmanın son bölümünde sanat eserinin temel nitelikleri olarak belirlenen dünya, yeryüzü ve çatışma kavramları açıklanacaktır. Bundan sonra hakikat ile sanat arasındaki ilişkinin daha açık anlaşılabilmesi için Heidegger’in işaret ettiği Van Gogh’un ayakkabı resmi ve F. Meyer’nin Roma Çeşmesi adlı şiiri irdelenerek sanattaki hakikatin nasıl gerçekleştiği gösterilmeye çalışılacaktır. Ayrıca sanat ve zanaatin Antik Yunan döneminde tekhne (τέxνη) kelimesi ile karşılandığına dikkat çeken düşünürün gözünden, hakikat bağlamında tekhne ile ‘açığa çıkma’ anlamına gelen alā́theia arasındaki ilişki ortaya koyulmaya çalışılacaktır.