This thesis handles the phonetization process of the scripts representing written Turkish and their mutual interaction with the Orthography and the Grammar during the period from Tanzimat to the Alphabet Revolution, trying to answer questions such as "How was the Turkish language reconstructed as a written variety based on speech?" "What sort of motivations lie behind the reformation or the complete change of the letters?" and "What are the linguistic implications of these changes?" In the light of these questions, the alphabet, orthography and grammar books as well as the newspaper articles published in this period were investigated as primary sources. The telos of the Turkish linguistic modernization was constructed as the impossible task of "overcoming the representation crisis" between the written and spoken varieties of the Turkish language. This process ran parallel with the replacement of the privilege of writing with the superiority of the spoken variety. In this sense, it was assumed that the change of the script was not a value-free technical amendment but one of the consequences of the interplay between the spoken and written varieties of the Turkish language.
Bu tezde Tanzimat döneminden Harf İnkılabı’na uzanan süreçte Türkçenin yazıldığı
alfabelerin tedricen nasıl fonetik hale geldiğini ve bu alfabelerin imlâ ve gramerle
olan etkileşimi incelenmektedir. Bu çalışmada “Türkçe yazı dilinin konuşma dili baz
alınarak nasıl inşa edildi ve bu süreçte alfabenin rolü nedir?,” “Harflerin gerek ıslah
edilmesinde gerek tamamen değiştirilmesine hangi motivasyonlar rol
oynamaktadır?” ve “Bu değişiklikler sembolik ve yapısal düzlemde ne anlam ifade
etmektedir?” sorularına cevap aranmaktadır. Bu yüzden asıl olarak Latin harfleri
kabul edilmeden önce de mevcut harfleri fonetik hale getirme çabalarının izinin
sürülebileceği alfabe, imlâ, gramer kitapları ve bunların yanında söz konusu
dönemde bu konuların ele alındığı gazete yazıları gibi birincil kaynaklar
incelenmiştir. Geç Osmanlı döneminden itibaren yazılan ve konuşulan Türkçe
arasındaki fark bir “temsil krizi” olarak algılanmış ve bu “temsil krizini” aşmak için
yapılan bütün girişimler Türk dilinin modernleşmesinin bir safhasını oluşturmuştur.
Türkçe konuşma dilinde yazılı metinler her daim mevcut olmasına rağmen bilhassa
Tanzimat’tan itibaren yazı dilinin konuşma diline dayandırılması savunulmuş, daha
önceki yazı ve konuşma dilinden ayrı standart bir varyant oluşturulmaya çalışılmış
ve konuşma dilinin baz alındığı bir yazı dili ayrıcalıklı bir konuma gelmiştir. Bu
anlamda, gerek Arap harflerinden türetilmiş Türk “elifbası” gerek Latin harflerinin baz
alındığı Türk “alfabesi” ve bunları fonetik hale getirmek için sunulan bütün taslak ve
öneriler Türkçe yazı dili ve konuşma dili arasındaki diyalektik ilişkinin bir sonucudur.