Abstract:
Sanat ve tasarım kavramları içinde kendini ifade etme çabası içine giren bireyler ya da topluluklar bunlara koşut alanların birçoğunda olduğu gibi ses ve müzik üzerinde de duysal bağlamda kesişmeler deneyimlemişlerdir. Müzik yazımından bu müziği gerçekleştirebilecekleri enstrümanlara; ötesinde, müziğe mekân olacak alanların mimarisine, son derece geniş bir alana yayılan bu süreç, özellikle 19.Yüzyılın son çeyreğinden itibaren, plastik ve görsel sanatların iyiden iyiye kesiştiği bir zeminde ilerlemiştir. 20.yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan yeni teknolojiler, savaşlarla birlikte silahlar, uçaklar ve devasa makineler ses ve gürültü kavramına bambaşka boyutlar katmasının yanı sıra gürültü iyiden iyiye gündelik yaşamın kabul edilen bir gerçeği olmaya başlamıştır. Hızla gelişen teknolojiyle yaşanan köklü toplumsal değişimler ve yeni yaşam alışkanlıkları, insanoğlunun yeni bir yaşam tasarımına doğru sürüklendiği bu yüzyılda aydınlanmacı ve yenilikçi sanatçıların hiçbirisinin gözünden kaçmamış daha yüzyılın başından itibaren plastik sanatlarda peşi sıra yeni akımlar ortaya çıkmıştır. Plastik sanatlardaki bu hareketlilik müzik ve ses çalışmalarındaki yerini alarak ilk meyvelerini vermeye başlamıştır. Fütüristlerin sıkça örneklenen üretimleri, özellikle Intonarumori'leri ile Luigi Russolo'nun, aynı zamanda Sound Art'ın erkence tanımlamalarından birini verdiği, bu alanın en önemli, kurucu belgeleri arasında sayılan manifestosuyla pekiştirilmiştir. İlerleyen dönemlerde çağın gereksinimleri, gelişen teknolojiler ve farkındalıklar üzerinden Sound Art tanımının sınırları genişlemiş; ses ile mekânın, ötesinde "ses nesnesi" kavramı (Pierre Schaeffer) üzerinden sesin plastisitesine dair algının boyutları genişlemiştir. 1960'lardan bu yana sound art olarak tanımlanan sanatsal ses çalışmalarının, yeni teknolojilerle birlikte yolları plastik ve görsel sanatlar ile sıkça kesişmeye başlamış, günümüz dijital çağında ise çoğu kez birbirlerinden kopuk düşünülemez bir noktaya ulaşmıştır. Bu tez çalışmasında sürecin öznel bir yansıması olan; önceleri salt deneysel başlayan, ama zamanla başlı başına bir türe evrilen sound sculpture türünün gelişimi, özellikle sound art kavramının, 20. yüzyıl ve sonrası çağdaş sanat akımları içerisindeki varoluşu ve dönüşümü üzerinden yeniden değerlendirilecek ve örneklenecektir.