Abstract:
Bu çalışmanın amacı, Haldun Taner’in öykülerini temel alarak ve sembolik
etkileşimci yaklaşıma dayanarak toplumsal statülerin bireyler tarafından gündelik
hayatta nasıl deneyimlendiğini incelemektir. Statü bireylerin toplum içindeki
konumları ile ilgilidir. Yapısal-işlevselci ve çatışmacı tabakalaşma kuramları, bu
konumu belirleyen toplumsal yapıya odaklanır. Öte yandan bu toplumsal yapıları
sürdüren, yapısökümüne uğratan, yeniden üreten somut aktörler, statüleri gündelik
yaşam içindeki çeşitli tercih ve eylemleri ile deneyimlemektedirler. Bu yönüyle
sembolik etkileşimci yaklaşım statüleri bireylerin gündelik hayattaki etkileşimlerine
rehberlik eden ve bu etkileşimlerin bir ürünü olarak her gün yeniden şekillenen bir
faktör olarak görür. Kişi toplum içindeki konumunu ve bu konumdan beklenen
rolleri, başkalarıyla müzakere içinde, kendini onların yerine koyarak, onların
beklentilerini tahmin etmeye çalışarak, Taner’in öykülerindeki ifadesi ile “bilerek,
kestirerek, ön sezerek” şekillendirir. Edebiyat metinleri, kurgu ürünü de olsalar,
gündelik hayatta çeşitli eylemlere girişen bireylerin kendileri ve birbirleri hakkındaki
düşüncelerini yansıttıkları için sembolik etkileşimci analize elverişli bir malzeme
sunar. Sembolik etkileşimciliğin önemli isimlerinden Erving Goffman’ın dramaturjik
yaklaşımını William Shakespeare’den ilhamla geliştirmiş olması rastlantı değildir.
Taner’in öyküleri de çok çeşitli statülerden çok boyutlu deneyim örnekleri sunması
ve öznel tecrübeleri de barındırması yönüyle zengin bir analiz sahası sunmaktadır.
Aktörlerin statü olgusu ile ne yaptığını anlamak için, statülerin ardındaki temel
motivasyona eğilmek gerekmektedir. Bu motivasyon öyküler bağlamında “değer
görmek”tir ve referans grup bu noktada önem taşıyan bir kavram olarak statülerin
öznel deneyimlenişini açıklamaya yaramaktadır. Taner’in öykülerinde karakterlerin
sahne önü performansları kadar sahne arkasındaki yüzlerine de şahit oluruz. Bu
sayede izlenim yönetme konusunda bireylerin ne tür taktiklere başvurduğunu, statü
tutarsızlığı ile nasıl baş ettiğini, statülere ilişkin roller ve beklentileri nasıl
içselleştirdiği veya eleştirdiğini daha yakından görebiliriz. Ayrıca bu öykülerde
toplumu statüler olmadan düşünemeyen karakterlerin yanı sıra, bir statüsüzlük
özlemiyle doğaya dönüşü arzulayan karakterlerin varlığı da statü deneyiminin imkan
ve sınırlılıklarına ışık tutmaktadır. Taner’in öykülerinde rastladığımız karakterlerden
yola çıkarak kavramsallaştırdığımız sözde statü deneyimi ise statü kuramlarındaki
kavramların açıklamadığı daha karmaşık statü deneyimlerine edebiyat eserlerinde
rastlayabileceğimizi göstermektedir.