Özet:
Dünya üzerindeki farklı diller, konuşmacılara deneyimin farklı yönlerini
göstermektedirler ve bu noktada çeviri, bu dünyalar arasındaki anlamları mümkün
kılan geçiş noktası olarak görülmektedir. Çoğu insan için çeviri, en basit haliyle, “bir
dilin kelimelerini diğerinde anlaşılır kılmak” anlamına gelmektedir; ama daha geniş
anlamda çeviri, bu çalışmanın da göstermeyi hedeflediği haliyle, aslında insan
beyninin en eski görevidir. Bu noktada araştırma konusu, çevirinin göstergebilimsel
sistemler içindeki veya arasındaki boşlukları kapatmakta nasıl bir vazife gördüğüne,
insanın benlik, başkası ve yabancı hakkındaki anlayışının izini sürmede nasıl rol
oynadığına odaklanmaktadır. 1970’lerden bu yana çeviri teorisi tarihindeki önemli
gelişmeler çeviriyi, hedef kitle için kolayca anlaşılabilir metinler üretme
kısıtlamasından çıkarmış, onu kültürlere, etnografyalara, bir kültürün önemli
tematik/sembolik unsurlarını bir başkası açısından anlamlı hale getirmeye
çalıştığımızda ortaya çıkan sorunlara odaklamıştır.
20.yy. başlarında Avrupa sanatında ön plana çıkan “ilkelcilik” de her zaman altta
yatan kültürel oluşumları yansıtmasından ve bünyesinde antropolojinin ve
etnografinin de bulunmasından dolayı kendine özgü bir geçiş dönemidir. Bu akımda
sanatçılar, “uzak” kültürlerden fazlasıyla etkilenmiş, onları anlamaya çalışmışlardır.
Bunun gerçekleşmesi için de tıpkı çevirmenler gibi kaynak metin ve hedef kültürü,
her iki metnin kendi kültürlerinde yerine getirdiği işlev ve bu süreçte
kullanabilecekleri stratejiler hakkında düşünmüşlerdir. Çeviride kültür ve iletişimsel
işleve artan odaklanma da çevirmenlerin metin birimlerini, yalnızca sözcük veya
cümleleri aktaranlar olarak değil, kültürler arası iletişimden sorumlu kültürel aracılar
olarak görülmelerine yol açmıştır.
Bu çalışma, 20.yy. sanatçılarının/çevirmenlerinin arabulucu rolünü ve çeviri
sürecinde kültürel farkındalığın önemini incelemeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken
de hem bir anlatıcı hem bir etnograf hem de bir çevirmen olarak görülebilecek
sanatçıların, kültürel çeviri görevlerine nasıl katıldıkları Lefevere, Basnett, Pym gibi
çeviribilim araştırmacılarının çevirmenin disiplinlerarası bir ortamda oluşturduğu
yeni kimliğiyle “çeviri” sürecini bir yeniden yazım/üretim gibi gördükleri düşünsel
kavrayış çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Sanatçının düşünsel süreçlerinde bir
çevirmen gibi hareket etmesi neticesinde gerçekleştirdiği çeviri eyleminin, izleyiciyi
“kültürel çeviri” olarak tasarlanan etnografik bir işleve yönlendirmesi de gösterilmesi
amaçlanmış hedefler arasındadır.