Özet:
Anadolu toprakları tarih öncesi çağlardan günümüze sürekli yerleşim alanı olarak
kullanılagelmiştir. Bu süreklilik içinde pek çok farklı uygarlık kendi yaşam biçimini ve
kültürünü yansıtan mimari yapıtlar üretmiş; bunların bir araya gelerek oluşturdukları
yerleşimler, kendine özgü bir coğrafya meydana getirmiştir. Bu yerleşimlerin pek
çoğunun ortak özelliği, sürekli yerleşim sonucu oluşan fiziksel ve kültürel
katmanlaşmadır.
Fiziksel ve kültürel katmanlaşma, kentsel alanlar kadar kırsal yerleşimlerin de bir özelliği
olabilmektedir. Tarihsel süreçte bazı yerel topluluklar yerleşim için antik kalıntıların
bulunduğu alanları seçmiş ve çoğu kez bu kalıntıları da kullanarak arkeolojik alan üzerine
kendi yapılarını inşa etmişlerdir. Günümüzde bu mütevazı yapıların, sahip oldukları
mimari ve teknik özellikleriyle miras kapsamında değerlendirilmesi tartışmaları
gündeme gelmeye başlamıştır. Çalışma kapsamında “geleneksel kırsal arkeolojik
yerleşim” olarak adlandırılan bu alanlar, arkeolojik kalıntılar ile birlikte korunması gerekli
geleneksel kırsal dokuları iç içe barındırarak bir bütün halinde günümüze ulaşmıştır.
Geleneksel kırsal arkeolojik yerleşimlerde, çoğu kez arkeolojik alanlarda bilimsel kazı
faaliyetleri sürerken, geleneksel kırsal dokular içerisinde de yaşamının devam ediyor
olması, bu yerleşimlere ilişkin koruma sorunlarını karmaşık bir hale getirmektedir.
Türkiye koruma pratiklerinde, geleneksel kırsal arkeolojik yerleşmelerde bulunan
arkeolojik mirasın korunmasına öncelik verildiği görülmektedir. Arkeolojik alanların
korunması ve bilimsel araştırmalar için kullanılması doğru ve yerinde bir yaklaşımdır.
Ancak, bu süreçte geleneksel kırsal dokuların çoğu kez kültürel miras kapsamında
değerlendirilmediği; dahası, geleneksel yapılı çevrenin ve yerel nüfusun arkeolojik
kalıntıların korunmasında tahribat kaynağı ve tehdit unsuru olarak algılandığı
görülmektedir. Olası tahribatın önüne geçmek amacıyla, bu miras alanlarına çoğu kez 1.
derece arkeolojik sit statüsü verilerek, bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak
alanlar olarak tanımlanmaktadır. 1. derece arkeolojik sit alanları için belirlenen kullanım
kısıtlamaları ve bunlara koşut getirilen “kamulaştırma” veya “trampa” gibi çözümler de
giderek kullanıcıların bu alanları terk etmeleri; hatta bazı durumlarda kırsal yerleşimin
tüm kullanıcılarının devlet eliyle yeni yapılandırılan başka bir alana taşınmasıyla
sonuçlanmaktadır. Bu yaklaşım, arkeolojik ve kırsal mimari mirası bir arada barındıran
yerleşimlerin, bu özellikleri ve sosyal yapıyla birlikte bir bütün olarak korunması ve
yaşatılmasına olanak sağlamayıp, miras alanının katmanlaşma ve süreklilik değerlerinin
de zedelenmesine ve giderek yok olmasına neden olmaktadır.
Koruma pratiklerine yansıyan bu sorunlar, özellikle yasal çerçevede geleneksel kırsal
dokuların kültür varlığı olarak kabul görmemesinden ve arkeolojik miras alanı olarak
düşünülen bu çevrelerin, yerleşim alanı olarak kullanılması yönündeki çekincelerden
kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, geleneksel kırsal arkeolojik yerleşimlere özgü kültürel
miras değerlerinin tanımlanması ve kültür varlığı niteliklerinin ortaya konması bir
gereklilik olarak ortaya çıkmıştır. Bu bilgiler ışığında bu tezin amacı, arkeolojik alanlar ile
birlikte korunması gerekli geleneksel kırsal dokuları ve günümüz yaşantısını içeren
yerleşimlerin kendine has miras değerlerinin belirlenmesi ve bu nitelikleriyle bir bütün
olarak korunup korunamayacağının tartışılmasıdır.
Bu amaçla, giriş bölümünün ardından çalışmanın ikinci bölümünde literatürde
tanımlanmış miras değerleri yardımıyla, geleneksel kırsal arkeolojik yerleşimlere özgü
miras değerler sistemi önerilmiş; bu değerler tanımlanarak tartışılmıştır. Çalışmanın
üçüncü bölümünde, literatür taraması, arşiv ve alan çalışması yöntemleriyle tespit edilen
Anadolu geleneksel kırsal arkeolojik yerleşim örnekleri, tarihsel katmanlaşma niteliği
bağlamında incelenmiş ve bu yerleşimlere ilişkin bir sınıflandırma önerilmiştir. Dördüncü
bölümde, geleneksel kırsal arkeolojik yerleşimlerin kültürel miras değerleri ve koruma
ilişkisi iki alt başlıkta tartışılmıştır. Birinci kısımda, çoklu vaka incelemesi yöntemiyle Eski
Çavdarhisar/Aizanoi, Oğuz/Dara ve Yoran/Didyma yerleşimleri, kültürel miras değerleri
ile koruma sorun ve tehditleri bağlamında araştırılmıştır. İkinci kısmında, “Delphi
Tekniği”nden yararlanılarak, geleneksel kırsal arkeolojik yerleşimlerin kültürel miras
değerleri, bu değerlerin önem dereceleri ve koruma pratikleriyle ilişkilerine dair uzman
görüşlerinin ve görüşler arasındaki uzlaşı düzeyinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu
bilgiler ışığında sonuç bölümünde, arkeolojik ve kırsal mimari miras birlikteliğinin
oluşturduğu yapılı çevrenin, günümüz yaşamını barındıracak şekilde bütüncül bir
yaklaşımla korunmasına yönelik genel yaklaşım ve ilkeler önerilmiştir.