Özet:
Son yıllarda nanopartiküler taşıyıcı sistemler; ilaç, gen, antitümör ve antioksidan
ajanların taşınması, biyouyumlu materyallerin oluşturulması açısından önemlidir.
Nanopartiküler sistemler, özellikle suda çözünür olmayan moleküllerin suda
çözünürlüğünü sağlayarak, bu moleküllerin biyodağılımlarını ve biyoyararlanımlarını
arttırmaktadır.
Bitkilerde yaygın olarak bulunan sinapik asit (Sa) geniş spektrumlu farmakolojik özellik
gösteren fenolik bir bileşiktir. Bu çalışmada Sa’nın biyolojik sistemdeki kullanımını
sınırlayan özelliklerinin iyileştirilmesi amacıyla nanopartiküler sistemlere yüklenmesi
hedeflenmiştir.
Bu çalışmada Sa’nın deneysel tasarım metoduyla molekülün nanopartiküler taşıyıcı
sistemlere yüklenmesi gerçekleştirilmiştir. Sinapik asit yüklü nanopartikül (SaNP) için
maksimum enkapsülasyon verimini, minimum partikül boyutunu sağlayan proses
parametreleri optimize edilmiştir. Optimize nanopartiküller için enkapsülasyon etkinliği
%63,4±1,5 ve boyut 170,6±3,6 olarak belirlenmiştir. SaNP ve Sa’nın MCF-7 ve
MCF10A hücre hatları üzerindeki sitotoksik etkisi MTT yöntemi, antiproliferatif etkisi
immunositokimyasal olarak PCNA ile apoptotik hücre ölümü ise TUNEL yöntemiyle
incelenmiştir. SaNP’lerin MCF-7 hücrelerinde 24, 48 ve 72 saatlerde ki IC50 değerleri
xvi
sırasıyla; 180, 168 ve 145 μg/ml olarak bulunmuştur. MCF10A hücre hattında; Sa ve
SaNP’lerin uygulanan konsantrasyonlarda toksik etki göstermediği belirlenmiştir. Sa ve
SaNP’lerin uygulanan dozlarda (100, 150 ve 200 µg/ml) 24 ve 48 saat muamelesi
MCF-7 hücrelerinde PCNA proliferasyonunu istatiksel olarak anlamlı derecede
azalttırken, apoptoza giden hücre sayısında artış tespit edilmiştir. Sa ve SaNP’nin
MCF-7 hücrelerindeki SOD aktivitesi, katalaz aktivitesi, Glutatyon seviyesi,
Malondialdehit (MDA) seviyesi düzeyleri analiz edilmiştir. 150 ve 200 µg/ml
konsantrasyonlarda 24 saat SaNP’yle muamele edilen MCF-7 hücrelerinde MDA
seviyesi kontrol grubuna göre anlamlı olarak arttığı, SOD aktivitesi SaNP’lerin tüm
konsantrasyonlarında anlamlı olarak azaldığı, GSH’ın seviyesi Sa ve SaNP’nin
uygulanan dozlarında 24 saatte bir azalış olduğu ve katalaz enzimi seviyesinde SaNP
uygulanan tüm konsantrasyonlarda 48 saatte anlamlı artış olduğu saptanmıştır.
Bu çalışmada elde edilen bulgular polifenolik bileşiklerin nanopartikül
formulasyonlarının oluşturulması ile tedaviye yönelik ilaç tasarımlarının yapılmasına
katkı sağlayabilir nitelikte olduğunu göstermektedir. Geliştirilen nanopartiküler
formülasyonun diğer hidrofobik biyolojik etken maddeler için de faydalı bir model
oluşturacağı düşünülmektedir.